Posts from the ‘Gertrude Bell’ Category

KAYSERİ’DE ÇOK ÖNEMLİ BİR KÜLTÜR HİZMETİ (11 KİTAPLIK DEV KOLEKSİYON)

Gazetelerde ve hatta Büyükşehir Belediyesinin internet sitesinde Büyükşehir’den beş kitap daha” şeklinde başlıklar görüldü. Aslında evet beş kitap gibi görülebilir ama toplamı 11 cilt olan dev bir koleksiyon yayınlandı.
Bunlar piyasa kitapları değil. Yani bu kitaplar içinde tapu tahrir defterleri, tımarlar ve vakıflarla ilgili kitaplar var. İlgili olmayanlar için çok şey ifade etmeyebilir ama Kayseri tarihine, sosyal ve kültürel yapısına, etnik yapısına ilgi duyan araştırmacılar için oldukça önemli eserler ortaya kondu. Özellikle doğduğu bölgenin tarihini arayanlar, atasını ötesini merak edenler için de oldukça önemli kaynaklardır bunlar.
Kayseri Büyükşehir Belediyesinin yayınladığı kitaplar şunlar:
1.Tapu-Tahrir Defteri (Prof.Dr. Mehmet İnbaşı) 3 cilt
2.Kayseri İli Tahrir Defterleri (Prof. Dr. Refet İnanç, Prof. Dr. Mesut Elibüyük) 3 cilt
3. Kayseri Sancağı Timarları (Seyit Ali Kahraman) 2 cilt
4. Karaman Vilayeti Vakıfları (Seyit Ali Kahraman) 2 cilt
5. Erciyes Gazetesi derlemeleri (Prof.Dr. Ali Aktan, Yrd.Doç.Dr. Özen Tok). 1 cilt

Bizim gibi kitap kurtlarının yayınlanacak kitapları beklemeleri ne zordur bilemezsiniz. Yayınlanacağından haberdar olduğumuz bu kitapları da sabırsızlıkla bekledik.
Prof.İnbaşı’nın kitabı, daha önceden çalıştığını bildiğimiz miladi 1484, 1500 ve 1570 tarihli Kayseri Tapu Tahrir Defterleridir. Daha önce “16. Yüzyıl Başlarında Kayseri” kitabıyla tanıdığımız hoca, çeşitli makalelerinde de bu tahrir defterlerine yer veriyordu. Elimizin altında derli toplu bir kaynak oldu. Çok iyi oldu.
Prof.İnanç ve Prof.Elibüyük’ün özellikle Maraş Tahrir Defteri ile ilgili kitabı bizim başucu kitaplarımızdan biriydi. Özellikle bu kitapta 16. yüz yılda Zamantı Bölgemizi anlatan bölümü su gibi içmiştik. İçimizden keşke Kayseri’ye doğru kayabilseler diye geçiriyorduk ki önemli dostlardan güzel haberlerini almıştık. İki değerli hocanın ortaya koyduğu Kayseri İli Tahrir Defteri isimli eser, miladi 1584, 1563 ve 1575 yılları tahrirlerini kapsıyor. Her iki hoca, önceden Maraş Tahrir Defterini çalıştıkları için de Zamantı bölgesini kitaba ilave ettikleri gibi, o vakit Niğde’ye bağlı olan Develi ve Yeşilhisar bölgesini de kitaba dahil ederek bugünkü Kayseri’yi adeta bu çalışma ile bütünlemiş oluyorlar.
Prof.İnbaşı’nın çalışmasıyla Prof.İnanç ve Prof.Elibüyük’ün çalışmasını yan yana koyduğunuzda 1484 yılından 1584 yılına kadar 100 yıllık Kayseri’nin tahrirlerine vakıf oluyorsunuz ki bu Kayseri için bulunmaz bir şanstır. İnşallah bundan sonra 17. yüzyıl ve 18. yüzyıla doğru uzanan çalışmaları da beklemekteyiz.
Hemşehrimiz Seyit Ali Kahraman’ın “Karaman Vilayeti Vakıfları” ile “Kayseri Sancağı Timarları” isimli çalışması ise yine 16. yüzyıl sonlarını (1589-1590) içine alıyor ki diğer çalışmaları bütünlüyor.
Bu arada hemen söyleyeyim ki, bu dört kitabın da birer cildi tıpkıbasımdır. Yani ele alınan belgenin orijinali de basılıp ilim alemine sunulmuştur.
Gelelim Erciyes Gazetesine… 1910 yılında çıkmaya başlayan bu gazetenin sayılarını bulup geçmişin tozlu raflarından kaldırıp yeniden hayata geçirmek Kayseri’nin boynuna bir borçtu. Kayseri’nin yakın tarihi ile ilgili olaylara mutlaka ulaşmak gerekiyordu ve bu da ancak Erciyes Gazetesinin koleksiyonuna ulaşmakla mümkündü. Prof.Dr.Ali Aktan ve Yrd.Doç.Dr.Özen Tok, en azından koleksiyonun büyük bir parçasına ulaştılar ve bu değerli eseri ortaya koydular. Şimdi iş, diğer eksik sayıları da bulmak ve Kayseri’nin yakın tarihine ışık tutmaya devam etmektir.
Bu kitapları basmak, öyle basit bir iş olarak gözükebilir. Hele hele tıpkıbasımları görenler ya da tahririn değerini anlamayanlar için bu çalışmalar basit gözükebilir. Lakin, bu kitapları basmanın bir ufuk meselesi olduğunu söylemeliyim. Bu kitaplar Kayserimizin yüz akıdır ve bu işte emeği geçenleri ayrı ayrı kutlarım.
Bu kitapları hazırlayan değerli bilim adamlarını, yazarları da canı gönülden kutluyorum. Türk Kültürüne, Medeniyetine ve Kayserimize büyük hizmetleri olmuştur.
Az buçuk eski yazı bilen biri olarak eski yazı metinleri çözmenin zorluğunu bilirim. Kitaplarda yerel adlarda çok değişik okumalar olduğunu da görüyorum. Mesela aynı yerin adı eserin değişik yerlerinde (Enerük/ Ekerük/ Ekecik/ Enecik) gibi okunmuş. Ya da Kayseri’de çok iyi bilinen yerlerin adları farklı farklı okumalara sahne olmuş. Özellikle Koramaz Dağının eteklerindeki köy adlarının okumalarında bugün bizlerin çok iyi bildiği isimler olan (Darsiyak, Nize, Salguma, Ağırnas, Dimitre, İspile, Vekse, Efkere, Belasi, Talasura, İstefana, Bürüngüz) gibi yer adlarının çok farklı okunabildiğini gördük. Bu konuda konunun uzmanı ve Kayseri’ye hakim biri olarak Mehmet Çayırdağ hocamın devreye girmesi çok iyi olurdu doğrusu. Ayrıca tabii ki bu tür belgelerde yazanın da doğru yazıp yazmadığını veya eğitim durumunun ne olduğunu dikkate almak zorundayız ama yöresel adlar konusunda daha dikkatli olunması gerektiğini biliyoruz. En azından o yörenin bugünkü adından da faydalanılması gerektiği açıktır diye düşünüyorum.
Son bir söz daha söyleyeceğim kitaplar hakkında… Kitapların kapak içlerinde şöyle yazıyor: “Eserin tüm hakları saklıdır. Yazılar ve görsel malzemeler izin alınmadan kullanılamaz.” İyi de yayınlanan kitaplar tahrir defterleri, tımarlar, vakıflar ve Erciyes Gazetesi… Bu eserlerin yayınından sonra belki birçok makale çıkacak, belki Kayseri Tarihinin bazı bölümleri yeniden yazılacak, yöresel tarih yeniden ele alınacak… Her seferinde her araştırmacı bu eserleri dipnot bilgisi olarak kullanmak için Kayseri Büyükşehir Belediyesine müracaat edip izin mi isteyecek? Mehmet Çayırdağ Hocam, bu kitapların tanıtım toplantısında diyordu ki: “Yerli ve yabancı birçok ilim adamının ve araştırmacının sabırla beklediği bu kitaplar…” Evet, gerçekten sabırla beklenen kitaplara adeta yayın yasağı koyar gibi kitapların içine böyle bir maddenin konmasını anlayamadım doğrusu. Ayrıca bu kitaplar ilk defa neşrediliyor olabilir ama içindeki bilgiler ilk kez yayınlanıyor değildir. Özellikle Prof.İnanç ve Prof.Elibüyük’ün çalışmasının Zamantı bölümü zaten Maraş Tahrir Defterinde vardır. Ayrıca makaleleri de mevcuttur. Prof.İnbaşı’nın kitabı için de aynısı geçerlidir. Bunlarla ilgili de hem kitap hem de makaleler vardır. Öyleyse böyle bir ifadenin kullanılmasını anlayamadım doğrusu. Aynı ifadeler bundan önce yayınlanan Kayseri Ansiklopedisinde de vardı. Bence bu tür ifadelere gerek yok. Bunlar temel eserlerdir. Bence şöyle denilmeliydi: “Kaynak gösterilerek yazılardan ve görsel materyallerden faydalanılabilir.” Bilimsel olan bu ifadedir, kitapların içinde yer alan değil. Amerika’daki bir üniversite Gertrude Bell’in Kayseri fotoğraflarını bütün dünyaya açıyor, bir diğeri Albert Gabriel’in bütün çizimlerini çarşaf çarşaf yayınlıyor. Onlar bunu hem de internet ortamında bütün dünya ile paylaşırken bizim yaptığımıza akıl erdiremiyorum. Önemli olan bilgiyi ve belgeyi paylaşmaktır, hapsetmek değil.

Bir fotoğrafın peşinden Yamaçlı Köyündeyiz

Yandaki gördüğünüz fotoğraf 1909 yılında Amerikalı fotoğrafçı Gertrude Bell tarafından çekilmiş. Bu fotoğrafta Gertrude Bell, köprüyü ön plana almış, arka planda da Erciyes gözüküyordu. Solda ise bir atlı duruyordu. Bu atlı Gertrude Bell’in verdiği bilgilere göre Tomarza’da kendisine refakat eden Ahmet Ağa ya da Bell’in Türk refakatçisi Fettah olmalıydı. Köprüye Bell’in düştüğü not “Kayseri yakınlarında” şeklindeydi. Birileri bu fotoğrafın altına “Tekgöz Köprüsü” diye yazmış; halbuki Bell, Tomarza’dan Kayseri’ye doğru geliyordu ve o istikametten Tekgöz Köprüsüne ulaşması imkansızdı. Ayrıca Tekgöz Köprüsü, bu köprüden çok daha büyüktü ve oturumu da farklıydı.
Ben bu köprüyü Bindallı programlarının birinde çekmiştim. Köprü, Yamaçlı köyünün girişinde solda yer alan köprüydü. Talas’ın Yamaçlı köyünde şenlikler yapılıyordu ve biz de davetliydik. Biz, Yamaçlı’ya biraz daha erken varıp köyün ileri gelenleri ile bir araya gelmiş ve onlara köyün geçmişini anlattırmıştık. Erciyes dağında birçok Türkmen köyü vardır. Çünkü, bölge yıllardır Türkmenlerin yaylası olarak kullanıldığı için bölgedeki Türkmenler, daha sonra yerleşik hayata geçmişler ve benek benek bu köyleri kurmuşlardı. Yamaçlı da bu köylerden biriydi. Tertemiz bir havası var Yamaçlı’nın, suyu da oldukça güzel… Yine o buz gibi sulardan yapılmış ayrandan içmek nasip oldu. Yine Yamaçlı’daki dostlarla bir araya gelmek nasipte varmış.
Fotoğrafa dönecek olursak, Gertrude Bell’in fotoğrafladığı köprü Yamaçlı’nın girişindeydi ve eski yol, yani Tomarza’dan Kayseri’ye gelen yolun üzerindeydi. Bir hayli yıpranmış olmasına rağmen hâlâ ayakta duruyordu. Köprünün üzerinde herhangi bir kayıt yok, o yüzden yapım tarihini tam olarak söylemek imkansız. Fotoğrafın çekildiği tarihte görüldüğü gibi köprünün suları çekilmiş görünüyor. Büyük ihtimal yaz sonu veya sonbahar başlangıcında fotoğraf çekilmiş. Halbuki bizim ulaştığım zamanda (17 Mayıs 2009) köprünün altından gayet bol bir su akışı vardı.

Benim çektiğim fotoğraf: Köprüye bu açıdan bakıldığında benim çektiğim bu fotoğraf açıkça gösteriyor ki yukarıdaki fotoğrafta görülen köprü ile aynı köprüdür.
Bir anıyla noktalayalım yazımızı. Yamaçlı’daki şenliklerde Yamaçlılı hemşehrilerimiz sözlü bir halay çekiyorlardı. Elektro bağlamanın eşlik ettiği müzik bir yerde duruyor ve halay çekenler türkü bölümüne başlıyorlardı.

Şehirlerden üç şehir var gezecek
Biri Halep, biri Antep, Şam da var
Halep sizin, Antep sizin Şam bizim

Güzellerden üç güzel var sevecek
Biri ana, biri gelin, kız da var
Ana sizin, gelin sizin, kız bizim

Yemişlerden üç yemiş var yenecek
Biri elma, biri ayva, nar da var
Elma sizin, ayva sizin, nar bizim

Yemeklerden üç yemek var yenecek
Biri süttür, biri kaymak bal da var
Süt sizin kaymak sizin, bal bizim

Yamaçlılı dostlara sordum, yine bu halayları şenlikte çekiyor musunuz diye? Bana şenliklere getirdikleri sanatçıların çekimlerini gösterdiler. Aman dedim, sanatçılarınız sizin olsun, ne olur bu halayları terk etmeyin!
Yine tandırda ekmek pişirin, yine bağlama eşliğinde halaylarınızı çekin. Ne olur, köyümüzde olsun yaşatalım Türk’ün Türkmen’in örfünü, adetini. Ne olur özümüzü hiç kaybetmeyelim.